28 Haziran 2014 Cumartesi
17 Haziran 2014 Salı
.''HEP UZAKTADIR.. ! Bazen çok özlersin onu Birilerine anlatmaya çalışırsın..ANLAMAZLAR..! Çok insan çıkar karşına .. Kalbine girmek ister ama; sen izin vermessin.. Çevren ne kadar kalabalık olsada SEN ONU İSTER ONU ÖZLERSİN.!! Yalnız kalırsın.. Yavaş yavaş kabullenirsin ONSUZ DA yaşamaya.. ALIŞIRSIN AMA ASLA VAZGEÇEMEZSİN
9 Haziran 2014 Pazartesi
...
Şimdi öylece, yeryüzünün bir yanında, belki de yüzüne baktığında içi ısınmayan insanlarla birliktesin.
Oysa burada, görmese de sesini duymak için can atan tonla melek var...
Kalabalıktan arınsak...
Ben yeryüzünde olma sebeplerini açıklasam sana. neler yapabileceğini, neler yaptırabileceğini.
Olmadığın her yerin karanlığa yakın bir renk olduğunu
Mesela, gökkuşağının her rengini kendinde taşıdığını biliyor muydun?
Zaman zaman gergin kırmızı, zaman zaman hassas açık tondan mavi,
bazen ilgili bir turuncu, bazen kırgın bir sarı...
Ya da sadece sesinin, tüm kırgınlıkları unutturup, kalbi nasıl da hızlı attırabildiğini?
Gülümsemediğin her anı silmek istediğimi?
Ses çıkarmasan bile, yanımdan öylece geçip gitmeden bir kaç saniye önce kokunun geldiğini
ve tüm duyularımın birden sevinçle çığlık atmaya başladıklarını
Tek başına, sadece öylece bedeninle bile mutlu edebilme yetin olduğunu anlatsam sana...
Mırıldandığın her tınının beynimin içinde yankılandığını,
aynı anda aynı şeyi hissedip aynı duyguyu anladığımızda içimde oluşan şöleni.
Gözlerini..
Bunlardan uzak kalmayı kim hak eder ki....
Sen;
Bildiğim bir kaç hüzün artırıcı duygu sende ki...
Anlayamadığın değil ama, anlamaktan bile sıkıldığın haller
Farketmeme sebebin de bu zaten. Kalp atışlarımı, aklımdan geçenleri, içimdeki seni...
Sen, 3 adım ötede bile olsan, teninin sıcaklığını hissediyorum ben... bundan yamacında dolanmak...
Olmadığında nasıl özlüyorum bilsen. Nedir bu kedi misali dolanmaların sebebi diyorsun ya içinden,
söyleyeyim, olmadığın her an yaşam enerjim sönüyor benim...
Bunun adı aşk mı? evet. zamanlı mı? ne zaman zamanlı olur ki aşk?
Adını koyunca rahatladım mı? hayır :) ne zaman konforlu olur ki aşk ?
Çelişmeyeceğim bu sefer kendimle. tek dileğim bu. uzağında durup, izlemek de yeter.
ki ne zaman kavuşulabilir oldu ki aşk?
tek bildiğim, şuan tek nefesinle yaşayabileceğim...
olduğun her yerde sonsuza dek olabilirmişim gibi geliyor.
her halini sevmem de bundan. olman bile yeterli...
tüm bunları hissetmek o kadar güzel ki, diğer tüm kocaman başlıklar küçülüyor karşında.
doğrularım çakıştı biliyorum. ama "sen" doğrum o kadar güzel ki... kamaştı içimdeki her hal...
gözüm "sen"den başkasını görmüyor...
Oysa burada, görmese de sesini duymak için can atan tonla melek var...
Kalabalıktan arınsak...
Ben yeryüzünde olma sebeplerini açıklasam sana. neler yapabileceğini, neler yaptırabileceğini.
Olmadığın her yerin karanlığa yakın bir renk olduğunu
Mesela, gökkuşağının her rengini kendinde taşıdığını biliyor muydun?
Zaman zaman gergin kırmızı, zaman zaman hassas açık tondan mavi,
bazen ilgili bir turuncu, bazen kırgın bir sarı...
Ya da sadece sesinin, tüm kırgınlıkları unutturup, kalbi nasıl da hızlı attırabildiğini?
Gülümsemediğin her anı silmek istediğimi?
Ses çıkarmasan bile, yanımdan öylece geçip gitmeden bir kaç saniye önce kokunun geldiğini
ve tüm duyularımın birden sevinçle çığlık atmaya başladıklarını
Tek başına, sadece öylece bedeninle bile mutlu edebilme yetin olduğunu anlatsam sana...
Mırıldandığın her tınının beynimin içinde yankılandığını,
aynı anda aynı şeyi hissedip aynı duyguyu anladığımızda içimde oluşan şöleni.
Gözlerini..
Bunlardan uzak kalmayı kim hak eder ki....
Sen;
Bildiğim bir kaç hüzün artırıcı duygu sende ki...
Anlayamadığın değil ama, anlamaktan bile sıkıldığın haller
Farketmeme sebebin de bu zaten. Kalp atışlarımı, aklımdan geçenleri, içimdeki seni...
Sen, 3 adım ötede bile olsan, teninin sıcaklığını hissediyorum ben... bundan yamacında dolanmak...
Olmadığında nasıl özlüyorum bilsen. Nedir bu kedi misali dolanmaların sebebi diyorsun ya içinden,
söyleyeyim, olmadığın her an yaşam enerjim sönüyor benim...
Bunun adı aşk mı? evet. zamanlı mı? ne zaman zamanlı olur ki aşk?
Adını koyunca rahatladım mı? hayır :) ne zaman konforlu olur ki aşk ?
Çelişmeyeceğim bu sefer kendimle. tek dileğim bu. uzağında durup, izlemek de yeter.
ki ne zaman kavuşulabilir oldu ki aşk?
tek bildiğim, şuan tek nefesinle yaşayabileceğim...
olduğun her yerde sonsuza dek olabilirmişim gibi geliyor.
her halini sevmem de bundan. olman bile yeterli...
tüm bunları hissetmek o kadar güzel ki, diğer tüm kocaman başlıklar küçülüyor karşında.
doğrularım çakıştı biliyorum. ama "sen" doğrum o kadar güzel ki... kamaştı içimdeki her hal...
gözüm "sen"den başkasını görmüyor...
7 Haziran 2014 Cumartesi
3 Haziran 2014 Salı
27 Mayıs 2014 Salı
AŞKIN “ACI” HALİ
AŞKIN “ACI” HALİ
tam göğsünün ortasında bir yerin acıyacak...
evinin, seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin...
sokağa fırlayacaksın...
sokaklar da dar gelecek...
tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi...
ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü...
kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak
kadar küçüleceksin...
birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan...
"önemli olan sağlık."
"yaşamak güzel."
"boş ver, herşey unutulur."
sen hiçbirini duymayacaksın...
gözyaşlarından etrafı göremez hale geleceksin...
ondan, ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek
isteyecek kadar çok seveceksin...
hep ondan bahsetmek isteyeceksin...
"ölüme çare bulundu" ya da "yarın kıyamet kopacakmış" deseler başını
kaldırıp "ne dedin?" diye sormayacaksın...
yalnız kalmak isteyeceksin...
hem de kalabalıkların arasında kaybolmak...
ikisi de yetmeyecek...
geçmişi düşüneceksin...
neredeyse dakika dakika...
ama kötüleri atlayarak...
onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin...
gittiğin yerlere gitmek...
bu sana hiç iyi gelmeyecek...
ama bile bile yapacaksın...
biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksın...
aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yaşamak için direneceksin...
hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin...
aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
herkesi ona benzetip...
kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
hiçbir şey oyalamayacak seni...
ilaçlara sığınacaksın...
birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu
unutturmayan...
sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren...
bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek...
boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin...
uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
sabahı iple çekeceksin...
bazen de "hiç güneş doğmasa" diyeceksin...
ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...
belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak
isteyeceksin...
nafile...
düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin...her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini fark edeceksin...
telefonun çalmasını bekleyeceksin...
aramayacağını bile bile...
her çaldığında yüreğin ağzına gelecek...
ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla...
yüreğin burkulacak...
canın yanacak...
bir daha sevmemeye yemin edeceksin...
hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden...
onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın...
defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için kendinden nefretedeceksin...
yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin...
onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
ama bir umut...
onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu...
bu umut seni gitmekten alıkoyacak...
gel gitler içinde yaşayacaksın...buna yaşamak denirse...
razı mısın bütün bunlara...?
hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...?
o halde aşık olabilirsin ...
Hüzün Adres Değiştirir
Yakışmıyor cepheyi terk edişin,
Mert dayanır, namert kaçar sevdiğim. Fazla sürmez hatanı fark edişin, Hüzün eken, hüsran biçer sevdiğim. Adet ettin aşk dersini asmayı, Hüner saydın sırra kadem basmayı, Yetti artık çok denedim susmayı, İsyan eden bayrak açar sevdiğim. Nice avcı bende silah sınadı, Geri tepti,sineleri kanadı, Kırılsa da yüreğimin kanadı, Yine açar, yine uçar sevdiğim. Bir resmimiz bile yoksa başbaşa, Revamıdır ben yanayım,sen yaşa, Aşk sunacak sakimi yok sarhoşa, Yine bulur, yine içer sevdiğim. Aynaların farkı kalmaz düşmanla, Tanışırsın doğduğuna pişmanla, Hüzün adres değiştirir zamanla, Benden geçer,sana göçer sevdiğim. Üzerime yar sevdiğin sahi mi? Kalp çalmakta senin gibi dahi mi? Ağlama der dosta aşık Daimi, Bu da gelir,bu da geçer sevdiğim.
Cemal Safi
|
13 Mayıs 2014 Salı
İnsan Bir Kere Aşık Olmaya Görsün
İnsan bir kere âşık olmaya görsün.
Her şeyi sevdiğine yormaya başlıyor.
İzlediğim filmlerdeki kadınlar,
okuduğum şiirlerdeki kadınlar hep sen.
İstanbul’u da sana yoruyorum,
...sonbaharı da…
Bu sonbahar hayatımın en uzun sonbaharı…
Fakat ne garip!
Sen hayatımdan azaldıkça,
sonbahar uzuyor.
Sonbaharı sana yormak,
belki de bu yüzden dünyanın en yorucu işi gibi geliyor.
Zor sahiden…
Zor.
Sonbaharda gitmekten söz ediyorum.
Ben yitik bir zamanı arıyorum.
Ben yitik bir zamanı arıyorum.
Ben yitik bir zamanı arıyorum.
Ben seni arıyorum. . .
Her şeyi sevdiğine yormaya başlıyor.
İzlediğim filmlerdeki kadınlar,
okuduğum şiirlerdeki kadınlar hep sen.
İstanbul’u da sana yoruyorum,
...sonbaharı da…
Bu sonbahar hayatımın en uzun sonbaharı…
Fakat ne garip!
Sen hayatımdan azaldıkça,
sonbahar uzuyor.
Sonbaharı sana yormak,
belki de bu yüzden dünyanın en yorucu işi gibi geliyor.
Zor sahiden…
Zor.
Sonbaharda gitmekten söz ediyorum.
Ben yitik bir zamanı arıyorum.
Ben yitik bir zamanı arıyorum.
Ben yitik bir zamanı arıyorum.
Ben seni arıyorum. . .
10 Mayıs 2014 Cumartesi
Sen / Yüreğimdeki Coğrafyanın Güneşe Bakan Yanı
Ben hiç seni dudaklarıma yazmadım ki / sadece yüreğime içirdim gözlerinin tüm renklerini
Zaman; yokluğun
Mekan; sensizlik..
Yazan; ben..
Yaşayan; ben..
Mekan; sensizlik..
Yazan; ben..
Yaşayan; ben..
Köklerime iliştirilmiş ayrılığı kutsadım yine.
Toprak baharın gelinliğini giymeye hazırlandığı şu zamanda ben yine bana dar gelen ayrılığın libasını biçtim yüreğime.
Susmayı denedim suskunluğunun bana denk gelen diliminde.
Susamadım / Harf harf kanattım içimin yeni bitme filizlerini.
Sesini çektin kuyularımdan..
Debisini yitirmiş bir nehir kadar yaralıyım ben.
Çocukluğumun siyah beyaz fotoğraflarına düştü hecelerim.
Benim hiç tahtadan yapılmış arabam olmamıştı küçüklüğümde..
Keza şimdi yüreğimin yaralarını saracak bir limanım yok ömrümün gençliğinde.
Şimdi sevda kapılarımın hepsi üzerinden kilitli.
Durmak bilmeyen bir yara gözlerin..
Dönmeyeceksin biliyorum gittiğin yerden..
Dönme sakın..
Ben seni sensiz yaşatacak kadar büyük sevdim bozkır topraklarımın en yeşil zemininde..
Toprak baharın gelinliğini giymeye hazırlandığı şu zamanda ben yine bana dar gelen ayrılığın libasını biçtim yüreğime.
Susmayı denedim suskunluğunun bana denk gelen diliminde.
Susamadım / Harf harf kanattım içimin yeni bitme filizlerini.
Sesini çektin kuyularımdan..
Debisini yitirmiş bir nehir kadar yaralıyım ben.
Çocukluğumun siyah beyaz fotoğraflarına düştü hecelerim.
Benim hiç tahtadan yapılmış arabam olmamıştı küçüklüğümde..
Keza şimdi yüreğimin yaralarını saracak bir limanım yok ömrümün gençliğinde.
Şimdi sevda kapılarımın hepsi üzerinden kilitli.
Durmak bilmeyen bir yara gözlerin..
Dönmeyeceksin biliyorum gittiğin yerden..
Dönme sakın..
Ben seni sensiz yaşatacak kadar büyük sevdim bozkır topraklarımın en yeşil zemininde..
Ben seni yaşamadım ki / Sadece gözlerinden cümle bir kurdum hayat romanına..
Ben seni saramadım ki / Sadece gülüşlerinden bir baharı çizdim karakış sahifelerime..
Ellerimle bir umutla ektiğim güller soldu artık.
İçtiğim sular, özlediğim duraklar unutuldu.
Sesin kaybolmuş tüm şarkılarda..
Söyle hadi bu sensizliği hak edecek kadar ne yaptım sana.
İç cebimde reddedilmiş yüzümün suretini ararken hangi katil beni nüfusuna kabul eder ki.
Hangi geçmiş beni karanlığında gusl,eder ki ?
Ve hangi toprak hangi su temize çeker ki ayrılığın kirlerini ?
En zoru susmak biliyor musun.
Tıpkı senin yaptığın gibi.
Susarak bendeki seni alma cesaretini bulmuşken kendinde, neden beni öldürmeyi teklif etmiyorsun ellerine..
Bir masaldan ibaret olmayan Elif’imizi gözlerime gömecek bir mezar aramaktan vazgeçmeyeceksin biliyorum.
Yüreğimin tüm toprakları benim yaralarımın cesetleriyle dolu iken kalbimin infazı gecikmekte biliyorum.
Bu arada sakın satırlarımı yanlış anlama.
Ben seni beni bende öldürme hevesi güden bir katil olarak iz’an etmiyorum.
Ben sadece kendimin tuttuğu bir katilin suretini arıyorum gözlerimde.
Cesedim kurtlanmadan cümlelerimde intihar ediyorum…
İçtiğim sular, özlediğim duraklar unutuldu.
Sesin kaybolmuş tüm şarkılarda..
Söyle hadi bu sensizliği hak edecek kadar ne yaptım sana.
İç cebimde reddedilmiş yüzümün suretini ararken hangi katil beni nüfusuna kabul eder ki.
Hangi geçmiş beni karanlığında gusl,eder ki ?
Ve hangi toprak hangi su temize çeker ki ayrılığın kirlerini ?
En zoru susmak biliyor musun.
Tıpkı senin yaptığın gibi.
Susarak bendeki seni alma cesaretini bulmuşken kendinde, neden beni öldürmeyi teklif etmiyorsun ellerine..
Bir masaldan ibaret olmayan Elif’imizi gözlerime gömecek bir mezar aramaktan vazgeçmeyeceksin biliyorum.
Yüreğimin tüm toprakları benim yaralarımın cesetleriyle dolu iken kalbimin infazı gecikmekte biliyorum.
Bu arada sakın satırlarımı yanlış anlama.
Ben seni beni bende öldürme hevesi güden bir katil olarak iz’an etmiyorum.
Ben sadece kendimin tuttuğu bir katilin suretini arıyorum gözlerimde.
Cesedim kurtlanmadan cümlelerimde intihar ediyorum…
Kollarım sen kadar güçsüz..
Yaralarım ben kadar yamalı..
Seni özlemin en hararetli zamanında iken ben,
Sen içindeki beni susturmaya yelteniyorsun..
Beni öldürmeye teşebbüs edenlere göz yumuyorsun..
Durma / devam et..
Dedim ya ben seni sensiz yaşayacak kadar büyütmüştüm seni..
Ha sensiz ha senli..
Dudaklarımda en büyük anlamdın sen..
Yüreğimdeki coğrafyanın güneşe bakan yanıydın sen..
Ve ben..
Bir de mavi deniz..
Unutmayacağız seni sen bizi unutsan da..
Ve de unutturmayacağız seni…
Ne satırlar seni bırakacak..
Ne de bu yürek…
Yaralarım ben kadar yamalı..
Seni özlemin en hararetli zamanında iken ben,
Sen içindeki beni susturmaya yelteniyorsun..
Beni öldürmeye teşebbüs edenlere göz yumuyorsun..
Durma / devam et..
Dedim ya ben seni sensiz yaşayacak kadar büyütmüştüm seni..
Ha sensiz ha senli..
Dudaklarımda en büyük anlamdın sen..
Yüreğimdeki coğrafyanın güneşe bakan yanıydın sen..
Ve ben..
Bir de mavi deniz..
Unutmayacağız seni sen bizi unutsan da..
Ve de unutturmayacağız seni…
Ne satırlar seni bırakacak..
Ne de bu yürek…
Sen / Yüreğimdeki coğrafyanın güneşe bakan yanı..
Gözlerine perde çekmekle güneşi silemezsin yüreğinden..
Gözlerine perde çekmekle güneşi silemezsin yüreğinden..
Sen / Dudaklarımla kurabildiğim en geniş en büyük anlam..
Dudaklarına suskunluğu mıhlayıp,
Susmakla yüreğindeki beni bitiremezsin…
Dudaklarına suskunluğu mıhlayıp,
Susmakla yüreğindeki beni bitiremezsin…
" Sen beni yabancı ellere yar etsen de…
Ben seni sonbaharlara gelin etmeyeceğim…
Ben seni sonbaharlara gelin etmeyeceğim…
Sen / Yüreğimdeki coğrafyanın güneşe bakan yanı..
Güneş varoldukça,
Dudaklarımda kurabildiğim en büyük anlam olarak kalacaksın / yaşayacaksın..
Güneş varoldukça,
Dudaklarımda kurabildiğim en büyük anlam olarak kalacaksın / yaşayacaksın..
6 Mayıs 2014 Salı
Artık Gidiyorum...
Biliyor musun, vefasızsın.
Artık dayanamıyorum.
Gidiyorum.
Gün doğumumu, sabahımı alıp gidiyorum.
Daha çok yanacaksın.
Bil ki gidiyorum ve belki artık dönmeyeceğim.
Uyandığında emin ol beni bulamayacaksın.
Bir gül yaprağı üzerinde bir çiğ tanesi olmayacağım. Bardağında su…
Çayında şeker. Reçelinde vişne, turşunda biber…
Gidiyorum. Üstelik en çok sevdiğin şeylerimi de alıp gidiyorum:
Tabağında bıraktığın son lokmamı, musluğunda boşa akan suyumu, lambanda boşluğu aydınlatan ışığımı…
Benimdi bunlar. Şimdi bildin mi?
Sabah kahvaltında zeytin olmayacağım tabağında. Ya da bir maydanozun altında neşeyle sana gülümseyen beyaz peynir.
Bir ekmeğin içiyle bandığın kekikli zeytinyağı… Ya da yatmadan önce çocuğuna içirdiğin süt…
Artık dayanamıyorum. Vefasızsın. Gidiyorum.
Üstelik benim olan her şeyimi alarak, yanarak, kavrularak, ağlayarak, belki en çok ağlatarak. Gidiyorum.
Vazona çiçekler koyardın kesip bahçemden. İyi gelirdim renklerimle. Kokumla…
İyi gelirdim çam kokulu yada fındık sabunu…
Çok şey istedin evet. Hiçbir şey istemedim oysa ben.
Çok kirlettin beni. Çok ahımı aldın. Ah etmedimdi sana ama…
Ne çok araba…
Ne çok beton, ne çok orman yangını, ne çok yok!
Bir gün bakmadın yüzüme. Yalan mı?
Biliyor musun vefasızsın.
Kirlettiğin denizimi artık benden almazsın.
Çöp dağlarından kendine gelecek kuramazsın!
Plastik kefenlerle toprağın altında yatamazsın!
Artık dayanamıyorum.
Gidiyorum.
En çok kendimi götürüyorum giderken. Güneşimi, ayımı, yıldızlarımı… Hem korkma, sana fabrika bacalarını bırakacağım. Suskun petrol siyahını en çok: Evinde, odanda, içinde…
Sana bunları hiç anlatmadım mı? Bir gün giderim demedim mi? Kışım bahara, baharım yaza karışmadı mı? Durup durun en olmadık yerde yağmur yağmadım mı? Ağlamadım mı toprak toprak yarılıp ayaklarının altında?
Daha nasıl haber verirdim ki gideceğimi sana?
İnatla savaştın benimle. Evler yaptın en çok… Sel olduk yıkmadım mı; ağıt olmadım mı sana; sarmadım mı ayaklarının altındaki yeri zelzele olup, hiç anlamadın mı?
Kah içimi boşalttın, kah setler yaptın önüme.
Beni bedenin zannettin, hor kullandın. Tedavi olurum mu sence?
Kış olur muyum kış gibi? Yaz olur muyum söylesene yaz gibi?
Hani şiirler yazdırırdım ya sana sonbaharda? Nisan’da çiçek çiçek hanımeli, petunyalar bir yanda.
Masan oldum, penceren, kapın, dolabın, yatağın, çarşafın, havlun… Elini sildiğin kağıt…
En çok kendim oldum ben ama sen nerdesin?
Vefasızsın biliyor musun?
Artık gidiyorum.
Bana ait olan her şeyimi alarak gidiyorum üstelik.
Uykularından olacaksın. Gecelerinden. Çocuklarından. Kuruyacaksın yavaş yavaş yakıcı rüzgarımdan.
Beni ben olmaktan çıkardın ya. Sen de çıkacaksın sen olmaktan.
Sen her şeyi bilirdin ya?
Hadi şimdi bir çay kaşığı süt yap. Ya da bir parmak bal…
Hayır hayır, sen bırak bunları. Zor gelir belki, kıyamam sana. Bir damla su yap. Bir damlacık.
Üzerimde demir kanatlarla uçmak kolay… Tekerleklerin üzerinden gitmek bir yerimden bir yerime…
Bir damlacık su yap hadi. Beni utandır. Vefasızlığını yüzüne vurmayayım. Seni aklın tanrılaştırıldığı fiberoptik kablolarınla yalnız bırakmayayım.
Bir damla su, yap da tüm acılarıma rağmen seninle kalayım. Utanan bir dünya olarak ayaklarının altında sonsuza kadar, dönüp durayım!
Ali ULURASPA
Ali ULURASPA
21 Nisan 2014 Pazartesi
İyi değilim AŞKIM
İyi değilim aşkım
İyi değilim aşkım.
Umutsuzca uyanıyorum sabahları. Güneş yüzüme vurdukça daha bir karanlık oluyor günlerim. Kahvaltı saatlerimi hep kaçırıyorum. Bilirsin sigara iştahımı kesiyor. Öyle pek özenmiyorum üstüme başıma… Ne geçerse elime giyiyorum. Sen yoksun ya ‘’güzel görünüyorsun’’ demesinler istiyorum. Yine en arka koltuğunda oturuyorum minibüsün yine camda oluyor gözlerim. Sen tutmuyorsun ya elimi cebimden hiç çıkartmıyorum. İyi değilim aşkım. Herkes sana benziyor sanki… ’’saçı az daha kısa olsa biraz daha içten gülse..’’ daha çok benzeyecek olanları ayırıyorum. Yoksun ya yokluğun da yepyeni senler arıyorum. En zor geceler oluyor. İzlediğimizi izlemiyorum, senin uyuduğun saatlerde uyumuyorum. Olur ya bir rüyada karşılaşma ihtimali. İyi değilim aşkım. Unutuyor gibi yapıyorum. Biriken yaralarımı acıtmasınlar diye hiç kanatmıyorum. Seni de kan tutardı hani.. Bak görüyorsun bunu bile hatırlamıyorum. İyi değilim aşkım. Artık şiirlerimde yok süslü kelimelerle sana seslenecek. Adının geçmediği cümlede O gitti diyerek, sevgiyi anlatmak çok zor oluyor çünkü. Kağıda kaleme dokununca kömür değil, gözyaşım dökülüyor ya, ziyan oluyor sayfalarım. Bir de Pazar günleri var tabi. Hiç buluşmadığımız bir yerde hiç bilmediğin bir saatte seni bekliyorum. Gelmen pekte anlam ifade etmiyor. Ben seni beklemeyi hala çok seviyorum… İyi değilim aşkım. Daha bencil oldu duygularım daha çok ben demeyi, daha çok sabretmeyi öğrendim. sayısız yalanlarla ‘’çok özledim’’ seni demeyecek kadar.. Yokluğunla aramda inanılmaz bir dostluk başladı. Kimseyi almıyoruz aramıza.. bak benden başka sen, senden başkada düşüncem yok satırlarımda.. İyi değilim aşkım. Hiç iyi değilim.. Bu saatten sonra sana ‘’dön’’ mü yoksa ‘’hoşça kal’’ mı demeliyim.? Bilmiyorum.. Kahraman TAZEOĞLU |
20 Nisan 2014 Pazar
Ah ne zormuş..
Söz yarın unutacağım seni
Dünde dediğim gibi, yarında diyeceğim gibi
Söz unutacağım hayallerini, gerçeklerini...
Yine gelirsin belki
Sonra yine gidersin, ben yine özlerim seni
Yaz geliyor en sevdiğin kokuyu sıkıyorum kimse farketmiyor
''Ne yapıyorsun sen kendine gel! '' diyende yok artık
Sıkışan kalbimin yokluğun olduğunu kimse anlamıyor
Anlamasınlar daha iyi, varlığında sevmediler seni yokluğunda da sevemezler ya hani
Özledikçe, kokunu çıkartıp kilitli çekmeceden sıkıyorum bileklerime
Özlemek ne zor şeymiş böyle
Bir kokuya hasret kalmak
Sabah onunla uyanıp, akşam o varmış gibi uyumak ne zormuş
Gidenlerin yerini, gelenlerin doldurması ne zormuş
Bir kişiye hayatım diyebilmek, ama onun hayatı olamamak ne zormuş
Bir kişinin yanında, son nefesini vermeyi istemek ne zormuş
Bunların olmayacağını bilip, yaşamaya çalışmak ne zormuş
Aşk'ta şansını onla kaybedip bir daha sevemeyeceğini bilip, kendini avutmak ne zormuş
Ne zormuş yaşamak, kağıtlara seni anlatıp sana seni anlatamamak ne zormuş
Zoru başarmayı isteyip, her şeyi eline yüzüne bulaştırıp, kendi içinde yaşamak ne zormuş
Sevmenin sadece acı olduğunu bilip,
Her sabah kendine uyanmayı isteyip, ona uyanmak ne zormuş
Onun gözleri başkasının gözlerinde boğulurken, gözlerin yollarda beklemek ne zormuş
Ne zormuş sevmek , ne zormuş
Ne zormuş aşk, ne zormuş...
Dünde dediğim gibi, yarında diyeceğim gibi
Söz unutacağım hayallerini, gerçeklerini...
Yine gelirsin belki
Sonra yine gidersin, ben yine özlerim seni
Yaz geliyor en sevdiğin kokuyu sıkıyorum kimse farketmiyor
''Ne yapıyorsun sen kendine gel! '' diyende yok artık
Sıkışan kalbimin yokluğun olduğunu kimse anlamıyor
Anlamasınlar daha iyi, varlığında sevmediler seni yokluğunda da sevemezler ya hani
Özledikçe, kokunu çıkartıp kilitli çekmeceden sıkıyorum bileklerime
Özlemek ne zor şeymiş böyle
Bir kokuya hasret kalmak
Sabah onunla uyanıp, akşam o varmış gibi uyumak ne zormuş
Gidenlerin yerini, gelenlerin doldurması ne zormuş
Bir kişiye hayatım diyebilmek, ama onun hayatı olamamak ne zormuş
Bir kişinin yanında, son nefesini vermeyi istemek ne zormuş
Bunların olmayacağını bilip, yaşamaya çalışmak ne zormuş
Aşk'ta şansını onla kaybedip bir daha sevemeyeceğini bilip, kendini avutmak ne zormuş
Ne zormuş yaşamak, kağıtlara seni anlatıp sana seni anlatamamak ne zormuş
Zoru başarmayı isteyip, her şeyi eline yüzüne bulaştırıp, kendi içinde yaşamak ne zormuş
Sevmenin sadece acı olduğunu bilip,
Her sabah kendine uyanmayı isteyip, ona uyanmak ne zormuş
Onun gözleri başkasının gözlerinde boğulurken, gözlerin yollarda beklemek ne zormuş
Ne zormuş sevmek , ne zormuş
Ne zormuş aşk, ne zormuş...
27 Mart 2014 Perşembe
7 Mart 2014 Cuma
24 Şubat 2014 Pazartesi
18 Şubat 2014 Salı
15 Şubat 2014 Cumartesi
2 Şubat 2014 Pazar
31 Ocak 2014 Cuma
28 Ocak 2014 Salı
AŞK..
AŞK..
Kâbe’nin siyah örtüsüne yüz sürenin gözünden dökülen
Aşk,
Mecnun Leyla’ya “sen de kimsin” dediğinde maralların gırtlağına tıkanan
Aşk,
Hesap gününde anaya yavrusunu unutturan neyse
Herkesi ve her şeyi öyle unutturan
Aşk,
Yangın yeri
Aşk,
Talan
Aşk,
Dağları yürüten
Bir gece ayı sol, güneşi sağ eline verseler de vazgeçilmez olan
Aşk,
Damda deve aratan
Balıklara iğnesini getirten
Ebu Bekir adında birini yoldaş eden
Aşk,
Fatıma’nın paklığı
Zeyneb’in cesareti
Vahşi’nin keşkesi
Aşk,
Meryem
Tahta atların üzerinde anakaralar aşıran
Kâğıt gemilerle okyanusları bitiren
Oyuncak kılıçlarla haramileri düşüren
Aşk, İkindi
Aşk, Şimdi
Aşk, Bekleyen
Aşk, Hatice
Kimsenin kimseye hayrı olmadığı yerde
Yine de ilk akla gelen
Sonsuz karanlıkların ortasında
Vurgun yemiş bir çığlıkla çerağlar yakan
Aşk,
Koşmak
Aşk,
Safa ile Merve arasında olmak
Aşk,
En çok ağlamayı kendine yakıştırmak
Aşk, Ummak
Koşmak, koşmak, koşmak
Aşk,
Hacer
Bir aba
Bir hırka
Bir nefeste kırkbin kere adını söyletebilen
Aşk,
Mevlana
Bütün evliyaların gizlediği
Bütün abdalların izlediği
Bütün dervişlerin içlerinden geldiği gibi
Aşk,
En çok İsa’ya yakışan
Sabırsa Eyyub’a yazılan
Merhametse son Nebi’ye inen
Aşk,
Denizler tutuşturulduğunda
Dağlar yürütüldüğünde
Yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde
Herkesin her şeyi
Her şeyin herkesi unuttuğu günde
Aşk,
Unutmamak
Aşk,
Eczası olmayan vurgun
Aşk,
Onun gidişinin ertesinde dudakların kuruması
Kayıp giden yıldızların şarkısını söyleyebilenlerin
Kıskanç kervanların zümrüt yüklerine
Dönüp bir kez olsun bakmayanların yeteneği
Aşk,
Gözükaralık
Aşk,
Yalnızlık
Aşk,
Öksüz şehirlerin kapısında
Bağdatta, Gazzede, Kandeharda, İstanbulda
Isırdıkca kanayan dudaklardan dökülen sözlerle
Havanın nasıl, saatin kaç olduğunu sormak
Aşk,
Hiç kimsenin hiç kimseyi bu kadar sevmemesi
Yağmurun incire, zeytinin bala söylediği
Anla işte
Aşk,
Onbir yaşındaki Muhammed’in annesi
Aşk,
Eylem
Dünyanın en güzel başkaldırması
En güzeliyle hem de dünyanın
Bir hırkadan, yazılmış en güzel şiiri bulup çıkarmak
Aşk,
Hiç kimsenin hiç kimseyi bu kadar güzel beklememesi…
Bir tek şeyi unutma!
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Kalbim şimdi bir sokak çocuğu
Kelebekleri göç etti gönlümün
Issızlaştı hayat sanki
Sanki, sabahı eksik şiirlerimin.
Sanki, gecesi hep kanayan bir yara
Ve sanki, artık hep kanayacak...
Ağlanacak bir aşkın kıyısına vurduysa gözlerim
Çare yok, ağlayacak.
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben...
Kapıları kendime ben açamadım
Ya da yanlış saatlerde bekledim gelmeni
Düşünüyorum da sen gideli ne çok yalnızım..
Sarmaşık aşkın sarısında kaldım, sarılamadım.
Savunamadım seni kimselere
Anlatamadım seni kimselere
Kimsesiz kaldım,
En çok da sensiz...
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben..
Sana uyumak,
Sana uyanmaktı hayat.
Sıratını geçtim yaşarken korkmadan
Korkumu geçtim cesaretle, ihanetle
Berduş bir yalan masumiyeti öptüm bile bile
Tek sen gitme diye
Sonbahar oldum yaprak yaprak
Ağaç oldum köklerimi unutarak
Tesellisiz bir geceye fırlatıldım
Kalbimi dar kafese kapatarak
İçimdeki bir kanarya
Hiç susmadan ağlayacak
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yakamozlarında yıkadım sevdamı çırılçıplak
Seni sevdiğimi bağırdım mehtabına
Beyazında akladım bulutunun
Mavi mavi sevdim seni içim kan ağlayarak
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim.
Bugün sardunyalarım da açmadı
Belki de küskün renklere
Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım
Sensiz soluyorum anlayacağın
Mavi mavi ölüyorum
Duyuyor musun, orada mısın,
Var mısın, yok musun?
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yanarak, yıkılarak
Aklıma her geldiğinde ağlayarak...
Seni sevdim ben.
Kalbim şimdi bir sokak çocuğu
Kelebekleri göç etti gönlümün
Issızlaştı hayat sanki
Sanki, sabahı eksik şiirlerimin.
Sanki, gecesi hep kanayan bir yara
Ve sanki, artık hep kanayacak...
Ağlanacak bir aşkın kıyısına vurduysa gözlerim
Çare yok, ağlayacak.
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben...
Kapıları kendime ben açamadım
Ya da yanlış saatlerde bekledim gelmeni
Düşünüyorum da sen gideli ne çok yalnızım..
Sarmaşık aşkın sarısında kaldım, sarılamadım.
Savunamadım seni kimselere
Anlatamadım seni kimselere
Kimsesiz kaldım,
En çok da sensiz...
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben..
Sana uyumak,
Sana uyanmaktı hayat.
Sıratını geçtim yaşarken korkmadan
Korkumu geçtim cesaretle, ihanetle
Berduş bir yalan masumiyeti öptüm bile bile
Tek sen gitme diye
Sonbahar oldum yaprak yaprak
Ağaç oldum köklerimi unutarak
Tesellisiz bir geceye fırlatıldım
Kalbimi dar kafese kapatarak
İçimdeki bir kanarya
Hiç susmadan ağlayacak
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yakamozlarında yıkadım sevdamı çırılçıplak
Seni sevdiğimi bağırdım mehtabına
Beyazında akladım bulutunun
Mavi mavi sevdim seni içim kan ağlayarak
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim.
Bugün sardunyalarım da açmadı
Belki de küskün renklere
Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım
Sensiz soluyorum anlayacağın
Mavi mavi ölüyorum
Duyuyor musun, orada mısın,
Var mısın, yok musun?
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yanarak, yıkılarak
Aklıma her geldiğinde ağlayarak...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)