27 Mayıs 2014 Salı

AŞKIN “ACI” HALİ



AŞKIN “ACI” HALİ
tam göğsünün ortasında bir yerin acıyacak...
evinin, seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin...
sokağa fırlayacaksın...
sokaklar da dar gelecek...
tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi...
ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü...
kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak
kadar küçüleceksin...
birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan...
"önemli olan sağlık."
"yaşamak güzel."
"boş ver, herşey unutulur."
sen hiçbirini duymayacaksın...
gözyaşlarından etrafı göremez hale geleceksin...
ondan, ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek
isteyecek kadar çok seveceksin...
hep ondan bahsetmek isteyeceksin...
"ölüme çare bulundu" ya da "yarın kıyamet kopacakmış" deseler başını
kaldırıp "ne dedin?" diye sormayacaksın...

yalnız kalmak isteyeceksin...
hem de kalabalıkların arasında kaybolmak...
ikisi de yetmeyecek...
geçmişi düşüneceksin...
neredeyse dakika dakika...
ama kötüleri atlayarak...
onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin...
gittiğin yerlere gitmek...
bu sana hiç iyi gelmeyecek...
ama bile bile yapacaksın...
biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksın...
aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yaşamak için direneceksin...
hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin...
aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
herkesi ona benzetip...
kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
hiçbir şey oyalamayacak seni...
ilaçlara sığınacaksın...
birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu
unutturmayan...
sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren...
bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek...
boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin...
uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
sabahı iple çekeceksin...
bazen de "hiç güneş doğmasa" diyeceksin...
ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...
belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak
isteyeceksin...
nafile...
düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin...her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini fark edeceksin...
telefonun çalmasını bekleyeceksin...
aramayacağını bile bile...
her çaldığında yüreğin ağzına gelecek...
ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla...
yüreğin burkulacak...
canın yanacak...
bir daha sevmemeye yemin edeceksin...
hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden...
onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın...
defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için kendinden nefretedeceksin...
yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin...
onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
ama bir umut...
onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu...
bu umut seni gitmekten alıkoyacak...
gel gitler içinde yaşayacaksın...buna yaşamak denirse...
razı mısın bütün bunlara...?
hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...?
o halde aşık olabilirsin ... 

Hüzün Adres Değiştirir





Yakışmıyor cepheyi terk edişin,
Mert dayanır, namert kaçar sevdiğim.
Fazla sürmez hatanı fark edişin,
Hüzün eken, hüsran biçer sevdiğim.

Adet ettin aşk dersini asmayı,
Hüner saydın sırra kadem basmayı,
Yetti artık çok denedim susmayı,
İsyan eden bayrak açar sevdiğim.

Nice avcı bende silah sınadı,
Geri tepti,sineleri kanadı,
Kırılsa da yüreğimin kanadı,
Yine açar, yine uçar sevdiğim.

Bir resmimiz bile yoksa başbaşa,
Revamıdır ben yanayım,sen yaşa,
Aşk sunacak sakimi yok sarhoşa,
Yine bulur, yine içer sevdiğim.

Aynaların farkı kalmaz düşmanla,
Tanışırsın doğduğuna pişmanla,
Hüzün adres değiştirir zamanla,
Benden geçer,sana göçer sevdiğim.

Üzerime yar sevdiğin sahi mi?
Kalp çalmakta senin gibi dahi mi?
Ağlama der dosta aşık Daimi,
Bu da gelir,bu da geçer sevdiğim.

                                                                
Cemal Safi

13 Mayıs 2014 Salı

İnsan Bir Kere Aşık Olmaya Görsün

İnsan bir kere âşık olmaya görsün. 
Her şeyi sevdiğine yormaya başlıyor. 
İzlediğim filmlerdeki kadınlar, 
okuduğum şiirlerdeki kadınlar hep sen.
İstanbul’u da sana yoruyorum, 
...sonbaharı da…
Bu sonbahar hayatımın en uzun sonbaharı… 
Fakat ne garip! 
Sen hayatımdan azaldıkça, 
sonbahar uzuyor. 
Sonbaharı sana yormak, 
belki de bu yüzden dünyanın en yorucu işi gibi geliyor. 
Zor sahiden… 
Zor. 
Sonbaharda gitmekten söz ediyorum.
Ben yitik bir zamanı arıyorum.
Ben yitik bir zamanı arıyorum.
Ben yitik bir zamanı arıyorum.
Ben seni arıyorum. . .

Beni koyp yad ellere varırsın
Sana zulüm bana ölüm değil mi?
Oy gelin gelin sevdalı gelin
Öldürdün beni
gülay şarkıları türküleri şarkı sözler türkü dinle izle
Bülbül ne ötersin yuvan mı yoktur?
Yoksa benim gibi derdin (sevdan) mı çoktur?
Oy gelin gelin sevdalı gelin
Öldürdün beni

Artık Güneş Doğarmı Çiçekler Açarmı Bilmem...


10 Mayıs 2014 Cumartesi

Sen / Yüreğimdeki Coğrafyanın Güneşe Bakan Yanı



Ben hiç seni dudaklarıma yazmadım ki / sadece yüreğime içirdim gözlerinin tüm renklerini
Zaman; yokluğun
Mekan; sensizlik..
Yazan; ben..
Yaşayan; ben..
Köklerime iliştirilmiş ayrılığı kutsadım yine.
Toprak baharın gelinliğini giymeye hazırlandığı şu zamanda ben yine bana dar gelen ayrılığın libasını biçtim yüreğime.
Susmayı denedim suskunluğunun bana denk gelen diliminde.
Susamadım / Harf harf kanattım içimin yeni bitme filizlerini.
Sesini çektin kuyularımdan..
Debisini yitirmiş bir nehir kadar yaralıyım ben.
Çocukluğumun siyah beyaz fotoğraflarına düştü hecelerim.
Benim hiç tahtadan yapılmış arabam olmamıştı küçüklüğümde..
Keza şimdi yüreğimin yaralarını saracak bir limanım yok ömrümün gençliğinde.
Şimdi sevda kapılarımın hepsi üzerinden kilitli.
Durmak bilmeyen bir yara gözlerin..
Dönmeyeceksin biliyorum gittiğin yerden..
Dönme sakın..
Ben seni sensiz yaşatacak kadar büyük sevdim bozkır topraklarımın en yeşil zemininde..
Ben seni yaşamadım ki / Sadece gözlerinden cümle bir kurdum hayat romanına..
Ben seni saramadım ki / Sadece gülüşlerinden bir baharı çizdim karakış sahifelerime..
Ellerimle bir umutla ektiğim güller soldu artık.
İçtiğim sular, özlediğim duraklar unutuldu.
Sesin kaybolmuş tüm şarkılarda..
Söyle hadi bu sensizliği hak edecek kadar ne yaptım sana.
İç cebimde reddedilmiş yüzümün suretini ararken hangi katil beni nüfusuna kabul eder ki.
Hangi geçmiş beni karanlığında gusl,eder ki ?
Ve hangi toprak hangi su temize çeker ki ayrılığın kirlerini ?
En zoru susmak biliyor musun.
Tıpkı senin yaptığın gibi.
Susarak bendeki seni alma cesaretini bulmuşken kendinde, neden beni öldürmeyi teklif etmiyorsun ellerine..
Bir masaldan ibaret olmayan Elif’imizi gözlerime gömecek bir mezar aramaktan vazgeçmeyeceksin biliyorum.
Yüreğimin tüm toprakları benim yaralarımın cesetleriyle dolu iken kalbimin infazı gecikmekte biliyorum.
Bu arada sakın satırlarımı yanlış anlama.
Ben seni beni bende öldürme hevesi güden bir katil olarak iz’an etmiyorum.
Ben sadece kendimin tuttuğu bir katilin suretini arıyorum gözlerimde.
Cesedim kurtlanmadan cümlelerimde intihar ediyorum…
Kollarım sen kadar güçsüz..
Yaralarım ben kadar yamalı..
Seni özlemin en hararetli zamanında iken ben,
Sen içindeki beni susturmaya yelteniyorsun..
Beni öldürmeye teşebbüs edenlere göz yumuyorsun..
Durma / devam et..
Dedim ya ben seni sensiz yaşayacak kadar büyütmüştüm seni..
Ha sensiz ha senli..
Dudaklarımda en büyük anlamdın sen..
Yüreğimdeki coğrafyanın güneşe bakan yanıydın sen..
Ve ben..
Bir de mavi deniz..
Unutmayacağız seni sen bizi unutsan da..
Ve de unutturmayacağız seni…
Ne satırlar seni bırakacak..
Ne de bu yürek…
Sen / Yüreğimdeki coğrafyanın güneşe bakan yanı..
Gözlerine perde çekmekle güneşi silemezsin yüreğinden..
Sen / Dudaklarımla kurabildiğim en geniş en büyük anlam..
Dudaklarına suskunluğu mıhlayıp,
Susmakla yüreğindeki beni bitiremezsin…
" Sen beni yabancı ellere yar etsen de…
Ben seni sonbaharlara gelin etmeyeceğim…
Sen / Yüreğimdeki coğrafyanın güneşe bakan yanı..
Güneş varoldukça,
Dudaklarımda kurabildiğim en büyük anlam olarak kalacaksın / yaşayacaksın..

6 Mayıs 2014 Salı

Artık Gidiyorum...


Biliyor musun, vefasızsın.
Artık dayanamıyorum.
Gidiyorum.
Gün doğumumu, sabahımı alıp gidiyorum.
Daha çok yanacaksın.
Bil ki gidiyorum ve belki artık dönmeyeceğim.
Uyandığında emin ol beni bulamayacaksın.
Bir gül yaprağı üzerinde bir çiğ tanesi olmayacağım. Bardağında su…
Çayında şeker. Reçelinde vişne, turşunda biber…
Gidiyorum. Üstelik en çok sevdiğin şeylerimi de alıp gidiyorum:
Tabağında bıraktığın son lokmamı, musluğunda boşa akan suyumu, lambanda boşluğu aydınlatan ışığımı…
Benimdi bunlar. Şimdi bildin mi?
Sabah kahvaltında zeytin olmayacağım tabağında. Ya da bir maydanozun altında neşeyle sana gülümseyen beyaz peynir.
Bir ekmeğin içiyle bandığın kekikli zeytinyağı… Ya da yatmadan önce çocuğuna içirdiğin süt…
Artık dayanamıyorum. Vefasızsın. Gidiyorum.
Üstelik benim olan her şeyimi alarak, yanarak, kavrularak, ağlayarak, belki en çok ağlatarak. Gidiyorum.
Vazona çiçekler koyardın kesip bahçemden. İyi gelirdim renklerimle. Kokumla…
İyi gelirdim çam kokulu yada fındık sabunu…
Çok şey istedin evet. Hiçbir şey istemedim oysa ben.
Çok kirlettin beni. Çok ahımı aldın. Ah etmedimdi sana ama…
Ne çok araba…
Ne çok beton, ne çok orman yangını, ne çok yok!
Bir gün bakmadın yüzüme. Yalan mı?
Biliyor musun vefasızsın.
Kirlettiğin denizimi artık benden almazsın.
Çöp dağlarından kendine gelecek kuramazsın!
Plastik kefenlerle toprağın altında yatamazsın!
Artık dayanamıyorum.
Gidiyorum.
En çok kendimi götürüyorum giderken. Güneşimi, ayımı, yıldızlarımı… Hem korkma, sana fabrika bacalarını bırakacağım. Suskun petrol siyahını en çok: Evinde, odanda, içinde…
Sana bunları hiç anlatmadım mı? Bir gün giderim demedim mi? Kışım bahara, baharım yaza karışmadı mı? Durup durun en olmadık yerde yağmur yağmadım mı? Ağlamadım mı toprak toprak yarılıp ayaklarının altında?
Daha nasıl haber verirdim ki gideceğimi sana?
İnatla savaştın benimle. Evler yaptın en çok… Sel olduk yıkmadım mı; ağıt olmadım mı sana; sarmadım mı ayaklarının altındaki yeri zelzele olup, hiç anlamadın mı?
Kah içimi boşalttın, kah setler yaptın önüme.
Beni bedenin zannettin, hor kullandın. Tedavi olurum mu sence?
Kış olur muyum kış gibi? Yaz olur muyum söylesene yaz gibi?
Hani şiirler yazdırırdım ya sana sonbaharda? Nisan’da çiçek çiçek hanımeli, petunyalar bir yanda.
Masan oldum, penceren, kapın, dolabın, yatağın, çarşafın, havlun… Elini sildiğin kağıt…
En çok kendim oldum ben ama sen nerdesin?
Vefasızsın biliyor musun?
Artık gidiyorum.
Bana ait olan her şeyimi alarak gidiyorum üstelik.
Uykularından olacaksın. Gecelerinden. Çocuklarından. Kuruyacaksın yavaş yavaş yakıcı rüzgarımdan.
Beni ben olmaktan çıkardın ya. Sen de çıkacaksın sen olmaktan.
Sen her şeyi bilirdin ya?
Hadi şimdi bir çay kaşığı süt yap. Ya da bir parmak bal…
Hayır hayır, sen bırak bunları. Zor gelir belki, kıyamam sana. Bir damla su yap. Bir damlacık.
Üzerimde demir kanatlarla uçmak kolay… Tekerleklerin üzerinden gitmek bir yerimden bir yerime…
Bir damlacık su yap hadi. Beni utandır. Vefasızlığını yüzüne vurmayayım. Seni aklın tanrılaştırıldığı fiberoptik kablolarınla yalnız bırakmayayım.
Bir damla su, yap da tüm acılarıma rağmen seninle kalayım. Utanan bir dünya olarak ayaklarının altında sonsuza kadar, dönüp durayım!

                                                                                    Ali ULURASPA



Bu Akşam sen olsaydın burda yanımda
sen bekleseydin beni yine kapıda
tertemiz aşkımızla bembeyaz yuvamızda
karşılasaydın beni Kollarınla
Birgün için yanarsa Özlem seni Sararsa 
Dileklerim tutarsa Beni Ara
Neredeyim Bilirsin bugün yarınım sensin
Eğer Yolun Düşerse Beni Ara.
Uzaktan sevmekti bizimkisi...
Birimiz kafeste, birimiz son nefesteydi sanki...Yaklaşamamak, yaklaştığında dokunamamak, 
dokunsan bile yanına alamamak.
Bizimkisi aşkın duran haliydi.
Ben sana durdum, saatleri sana kurdum.
Gülüşümü gelişine sakladım,
gelişini belki son nefesime...